Toprak Ana ve Cengiz Aytmatov Hakkında Birkaç Satır …
Toprak Ana, Türk Dünya edebiyatının en tanınmış siması Cengiz Aytmatov tarafından 1963 yılında kaleme alınmıştır. Aytmatov, babasını II. Dünya Savaşı’nda kaybetmiştir. Kendi ifadesiyle ne yüzünü ne de mezar yerini bilmektedir.
Annesi ve kardeşleri ile birlikte Sovyet Rusya’nın hakimiyeti altında bulunan Kırgızistan’da II. Dünya Savaşı’nın da getirdiği zorluklarla yaşam mücadelesi veren Aytmatov, Toprak Ana adlı eserini annesi ve kendisinin çektiği sıkıntılardan ilham alarak oluşturmuştur. Eserin giriş kısmında Cengiz Aytmatov şu ifadelere yer verir :
“Baba, Törekul Aytmatov, bilmiyorum nerede gömülüsün, sana sunuyorum bunu. Ana, Nagima Aytmatov, sen büyüttün yetiştirdin dördümüzü, sana sunuyorum bunu.”
Aytmatov’un bu ithafı da eseri hangi duygularda kaleme aldığını göstermesi bakımından önemlidir.
Toprak Ana Romanı Karakterleri
Savankul : Azimli, çalışkan esmer bir yiğittir. Romana konu olan ailenin babasıdır. II. Dünya Savaşı’na katılmıştır. Gerçekte Cengiz Aytmatov’un babası Törekul‘u ve yaşadıklarını yansıtır.
Tolunay : Romandaki asıl kahramandır. Savankul’un eşi, savrulan aileyi bir arada tutmaya çalışan “ana”dır. Genç ve güzel olduğu gibi törelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak savaş ortamında kocasının yokluğunda ailesini korumaya çalışır. Gerçekte Cengiz Aytmatov’un annesi Nagima‘yı temsil eder. Aytmatov, zorlu bir hayat süren ve bu hayatta kendisi ile birlikte tüm kardeşlerini en iyi şekilde yetiştiren annesini onurlandırmak için romanı kaleme almıştır.
Kasım : Ailenin büyük oğludur. Babası Savankul savaşa gittikten sonra birnevi evin reisliğini üstlenmiş, aileyi çekip çevirmiştir. Babası gibi esmerdir ve onun yaptığı iş olan biçerdöverciliği devam ettirir.
Muslubeg : Evin ortanca oğludur. Tipik özellikleri bakımından o da ağabeyi Kasım gibi babası Savankul’a benzemektedir. Öğretmen olma arzusu ile şehre yerleşir.
Caynak : Evin en küçük oğludur.
Aliman : Güzelliği ile dillere destan olan bir dağ kızı. Kasım’ın eşi. Ailenin tek gelinidir.
Toprak Ana Özet
Tolunay ve Savankul, tarımla uğraşan iki gençtir. Her ikisi de ekin biçmekte oldukça maharetlidir. Tolunay, bu konuda o kadar maharetlidir ki o çalışırken hiçbir ses duyulmaz. Tek duyulan şey orak ve biçilen başakların toprağa düşerken çıkardığı hışırtıdır.
İşlerini çok seven Savankul ve Tolunay, her gün sabahın ilk ışıklarıyla birlikte herkesten önce tarlaya çalışmaya gider. Aşkları da bu sırada başlar. Birbirlerine deli gibi aşık olan bu iki genç kısa sürede evlenir ve Kasım, Muslubeg ve Caynak adında üç evlat sahibi olurlar.
Evin büyük oğlu Kasım, Aliman adında genç ve güzel bir dağ kızıyla evlenir. Tolunay, Aliman’ı çok sever ve devamlı tarlada onunla çalışır. Onlar artık kendilerini dünyanın en mutlu insanları olarak hayal ederken bir anda her şey bozulur.
Yine bir gün tarlada Tolunay ve Aliman çalışırken Kasım koşarak yanlarına gelir. Tolunay’a sarılarak savaş çıktığını söyler. Köyün gençleri birer birer orduya çağrılmaktadır. Tolunay sıranın bir gün kendi evlatlarına geleceğini bilmektedir. Artık savaşın içindeki bir hayatta bulurlar kendilerini.
Beklenen olur ve evin büyük oğlu Kasım ilk olarak askere çağrılır. Kısa bir süre sonra ortanca oğulları Muslubeg de askere çağrılır. Bir gün Savankul’da askerlik şubesine çağrılınca Tolunay hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya bulur kendisini.
II.Dünya Savaşı’nın en çetin geçtiği yıllardır. Sovyetler, Almanlara karşı çetin mücadeleler vermekte bu mücadele esnasında da ağır kayıplar yaşanmaktadır. Nihayet Savankul ordu tarafından çağırılır ve II. Dünya Savaşı’na katılmak üzere köyünden, toprağından, biricik eşi Tolunay’dan ayrılmak zorunda kalır.
Tolunay oğullarını ve eşini aynı savaşa aynı cephede savaşmaya uğurlamanın hüznüne kapılır. Artık bir evde küçük oğlu Caynak ve gelini Aliman’la baş başa kalmıştır.
Savaşın getirdiği yoksulluk onları daha fazla çalışmaya zorlamış Aliman ve Tolunay var güçleriyle tarlada işlerine koyulmuşlardı. Kırık saban ve tekerlekleri dahi olmayan kağnılarla çalışıyorlar günün sonunda tüm emekleri orduya, askerlere gönderiliyordu.
Bu iş yoğunluğu içinde her ikisinde aklı cephedeydi. Çünkü uzun zamandır Kasım’dan bir haber alınamıyordu. Tolunay ve Aliman akıllarından geçeni açığa çıkarmamak için birbirleriyle göz göze gelmemeye dikkat ediyordu.
Kimi kimsesi kalmayan ailenin kapısını gözlediği tek kişi artık postacı ve savaşta ölenlerin ilanının olduğu gazeteydi. Köye her gazete gelişinde en az üç dört evden ağıtlar yükseliyordu. Bir gün sıranın kendilerine de geleceğini düşünürler. Derken evin en küçük oğlu Caynak daha fazla dayanamayarak gönüllü olarak askere yazılır. Vedaşlamanın zorluğuna dayanamayarak bir mektup yazan Caynak, annesi Tolunay’dan af dileyerek cepheye gider.
Birkaç yıl sonra savaş sona erer. Ancak koskoca köyden sadece bir erkek sağ olarak geri döner. Tolunay ve Aliman kimsesiz bir şekilde kalakalmışlardır. Tolunay, vakur bir şekilde Aliman’a isterse gidebileceğini daha çok genç bir kadın olduğunu istediğiyle evlenebileceğini söyler. Aliman ise bunu kesin bir dille reddeder.
Tolunay ve Aliman bu şekilde yaşarlarken Aliman, bir müddet sonra dere kenarına su getirmek için gitmeye başlar. Oysa bahçelerindeki kuyuda kendilerine yetecek kadar su bulunmaktadır. Aliman, evin su ihtiyacı yokken bu bahanelerle dere kenarına gitmeyi sıklaştırır.
Tolunay, Aliman’dan şüphe etmeye başlar ve bir gün korktuğu başına gelir. Aliman çok geç bir saatte sarhoş ve düğmeleri açık bir şekilde eve gelir. Tolunay ne olduğunu o zaman anlar. Sonraki günlerde durumu anlar Aliman komşu köyden bir çobana gönlünü kaptırmış ve onunla birlikte olmuştur. Gelinin yaptığı bu hataya rağmen ona sahip çıkmaya devam eder Tolunay.
Bir müddet sonra Aliman’ın hamile olduğu ortaya çıkar. Çoban ise sırra kadem basmıştır. Komşu köye giderek çobanı bulurlar; ancak çoban evlidir ve Aliman’a sahip çıkmaz. Tolunay, Aliman’ın karnındaki bebeği kendi torunu olarak kabul eder. Aliman’a ise hiçbir zaman kızmaz. Onun bu tavrı Aliman’ı yerin dibine sokmaya yeter. Zaten içine kapanık biri olan Aliman iyice sessizleşir ve kendini yalnızlaştırır.
Köylüler ise Tolunay henüz bu olayların farkında değilken her şeyi bilmektedir. Ancak Tolunay’a o kadar büyük saygı duyarlar ki böyle bir olayı hiç dile getirmezler. Aliman’ın hatası ortaya çıktığında bile kimse bu mevzunun bahsini açmaz. Çünkü Tolunay, köy halkı tarafından çok sevilmektedir.
Bir gün Aliman’ın sancıları başlar. Sessizce yatağından kalkan Aliman samanlığa gider. Çünkü hatasından o kadar utanmaktadır ki kimseden yardım isteyemez. Tek başına bebeğini doğurmaya çalışır. Gelen çığlık sesleri üzerine herkes oraya toplanır. Tolunay hemen Aliman’a yardım ederek çocuğu doğurtmaya çalışır. Ancak bebek bir türlü gelmez doktor bulmak için yola koyulurlar. Bu esnada çocuk doğar ama Aliman ölmüştür !
Tolunay, bebeği güzelce sarar ve Curubeg dedenin gelininin süt vermesiyle bebeğin yaşamasını sağlar. Roman Tolunay’ın toprak ile konuşmasıyla son bulur.
Toprak Ana Analiz
Toprak Ana Romanında Milli, Manevi ve Evrensel Değerler
Türk örf ve adetlerinde en başta yer alan şey ailedir. Toprak Ana romanı da ailenin önemini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Zira Cengiz Aytmatov da kendisini tanıma fırsatı bulamadığı, mezar yerini dahi bilmediği babası ve omuzlarındaki ağır yükle yaşama tutunmaya çalışan buna rağmen çocuklarını kusursuz yetiştiren annesine ithaf ederek köküne, özüne kısacası ailesine olan bağı göstermiştir.
Bunların yanı sıra Tolunay’ın oğlundan kalan bir şapkaya sarılıp sarılıp ağlaması, ondan kalan basit bir yadigara büyük önem vermesi Türk milletinin manevi bağının ne kadar güçlü olduğunu, ölümün bile bu bağı koparmaya yetmediğini gösterir. Ayrıca kendisine ve ailesine ihanet eden gelini Aliman’ı büyük bir suç işlemesine rağmen yüz üstü bırakmayarak yine oğlunun hatırası için ona sahip çıkar.
Türk milli ve manevi değerlerinin başında genellikle savaşçı özelliği ile tanınan hayvanlar gelse de yerleşik hayata geçişten sonraki süreçte tarıma başlanması toprağa da büyük bir değer verilmesini sağlar. Türklerde toprak her zaman anadır. Zira ölünce bu ana yavrusunu kucağına alıp sarıp sarmalar. Bir ana gibi toprak da insanı besler. Nasıl bir ana evladı için elinde avucunda ne varsa verir ise toprakta insan için aynısını yapar.
Toprak kelimesi ile bereket kelimesi Türklerde eş değerdir. Bereketin sahibi, nimetlerin kaynağı olan toprak bu nedenle ana gibi kutsal görülmüştür. Cengiz Aytmatov, bu otobiyografik romanında hem kendi gerçek hayatının temel geçim kaynağını ele aldığı için topraktan sık bahsederken hem de toprağın bu kutsallığından dolayı eserine Toprak Ana ismini vermiştir.
Toprak Ana romanındaki en önemli evrensel değer ise savaşın kıtlık, yokluk, sefalet ve insan onurunu zedeleyen bir suni afet olduğunu dile getirmesidir. Bu mesajı Aytmatov romanda Toprak Ana’ya oğlu Muslubeg’den gelen mektupla dile getirir. Muslubeg mektubunda annesine :
Savaş hepimiz için, bütün insanlar için bir yıkımdır. Bu canavarı parçalamak, yok etmek için kanımızı, canımızı vermemiz gerekiyor. Askeri bir kahraman olmayı aklımdan bile geçirmedim. Öğretmen olmayı nasıl da isterdim. Tebeşir yerine tüfek verdiler elime, asker oldum. Bir saat sonra ülkem için göreve gideceğim. Canlı döneceğimi sanmıyorum. Bu son mektubum, bunlar son sözlerim.
sözleriyle dile getirir.
Toprak Ana Romanındaki Sanat ve Fikir Akımları
Cengiz Aytmatov, Toprak Ana romanını yazdığında Kırgızistan Sovyet Rusya’nın bir parçasıydı. Öyle ki Cengiz Aytmatov da bu Sosyalist yapının içerisinde yetişmiş bir isimdi. Marksist – Sosyalist ideolojinin en büyük amacı işçi ve özellikle köylü gibi ezilen kesimi savunma iddiasıdır. Bunu Sovyetlerin orak ve çekiçten oluşan bayraklarında da görmek mümkündür.
Tüm bu sebepler Rusya’da “Toplumcu Gerçekçilik” adında bir akımın ortaya çıkmasına neden olmuştur ki eş zamanlı olarak ülkemizde de toplumcu gerçekçilik büyük bir dönemi kapsamıştır. Üstte de dediğimiz gibi toplumcu gerçekçiliğin ya da sosyalizmin en büyük değeri köylü, tarım ve topraktır. Cengiz Aytmatov bu akımında belirgin özelliklerini gösterecek şekilde Toprak Ana ‘yı kaleme almıştır ki eserin başlığında da toprak lafzının yer alması bundandır.
Savankul ve Tolunay’ın tanışması toprakta olmuş, en önemli kararlar toprakta alınmış, mutluluklar – hüzünler toprakta gerçekleşmiştir. Doğum haberi – ölüm haberi, askere çağrılmalar, yakılan ağıtlar her şey toprakta olmuştur. Çünkü sosyalizm akımında toprak her şeydır. Toprak Ana’dır.