Tanzimat dönemi , edebi bir topluluk olmasının haricinde medeniyetimizin en buhranlı dönemlerini yaşamamız açısından çok önemlidir. Sosyal ve siyasal alanda ortaya çıkan bu bunalım haliyle edebiyatımıza da yansımıştır. Özellikle Tanzimat edebiyatı 1. dönem olarak adlandırılan kısım edebiyatımız kadar siyasi tarihimiz açısından da önemli bir boyuta sahiptir. Çünkü bu dönemdeki isimler sanat yapmak için değil ideolojik fikirlerini gerçekleştirebilmek için edebiyat ürünlerini birer araç haline getirmişlerdir. Bu nedenle bu dönem romanlarına bakmadan önce bu romanları kaleme alan isimlerin hangi düşünce biçimine sahip olduklarını bilmek gerekir.
Jön Türkler
Osmanlı hükümeti tarafından ülkenin geri kalmışlığına bir son vermeleri için Avrupa’ya eğitime gönderilen öğrenciler devlet erkanı tarafından hiç tahmin edilmeyen bir şekilde ülkeye geri dönerler ve ülkenin yıkılışına neden olan etkenlere son vermek bir yana bu yıkış sürecini hızlandıracak faaliyetlere girişmişlerdir.
İlk dönem kendilerine “Jön Türk” adını veren daha sonraları “İttihatçı” olarak adlandırılacak olan bu topluluk üyeleri Avrupa’ya eğitim için ilk gittiklerinde – özellikle Paris’te- “Fransız İhtilali’nin” nasıl meydana geldiğini , Montesque , J.J Rousseau ve Voltaire gibi isimlerin yazmış oldukları eserler yoluyla kralı devirdiklerini ve Fransız İhtilali’nin bu yolla meydana geldiğini öğrenmişlerdir. Kalemin en önemli silah olduğunu gören bu öğrenciler muhtemelen akıllarından “biz de bu yolla padişahı devirip demokratik bir rejimi getirebilir miyiz acaba ?” diye düşünen Jön Türkler, ilk olarak gazete yolu ile halka kolay ulaşacaklarını düşünmüş ve Tercüman ı Ahval gazetesini çıkararak bu faaliyetlerine başlamışlardır.
İdeolojik Hedefler
Halkı padişaha karşı kışkırtmanın sadece gazete yolu ile olmayacağının farkında olan bu isimler Avrupa edebiyatında yer alan hemen her edebi türü ülkemizde de gerçekleştirerek amaçlarına hızla ilerlemişlerdir. Bu türler edebiyatımızda ilk olmaları yönünden önem arz ederken içeriklerinin siyasi olması ve birtakım sembollere yer verilmesi açısından da ayrı bir öneme sahiptir.
Bizim burada ele alacağım tür ise roman. Tanzimatçıların en çok önem verdiği hemen her karakterin bir sembol ile bir grubu temsil ettiği bir tür olmuştur roman. Özellikle Namık Kemal İntibah adlı romanı ile yanıp tutuştuğu hayallerini semboller ile işlemiştir.
Yazımızın başlığında da dediğimiz bizim burada asıl ele alacağımız konu “BABA”dır. Bu dönem romanlarının hemen hepsinde roman kahramanının babası ya ölmüştür ya da hasta döşeğindedir. Baba bu dönem isimlerince aslında padişahı sembolize eden bir tiptir. Siyasi olarak zaten padişahın devrilmesini hayal eden bu isimlerin de romanda padişah olarak babayı seçmeleri ve bunu ölmüş olarak göstermeleri hayallerini ortaya koyması açısından önemlidir.
Baba = Padişah
Demin de dediğimiz gibi özellikle İntibah adlı romanda Namık Kemal bu sembollere çok güzel bir şekilde yer vermiştir. Sergüzeşt – i Ali Bey adıyla da bilinen romanın adından da anlaşılacağı üzere ana karakteri Ali adındaki gençtir. Ali Bey’in babası ölmüştür ve babasından yüklü bir miktar miras kalmıştır. (Buradaki miras da olsa olsa padişahı devirdikten sonra elde edecekleri makamdır) Ancak Ali Bey devamlı yanlış kararlar alır babasından kalan birası Mahpeyker adındaki Batılı bir kadına kaptırıp sefalete doğru hızla ilerler. İşin asıl ilginç yanı ise budur. “Ziya Paşa – Medeniyet Krizi “ başlıklı yazımızda Ziya Paşa’nın yaşadığı ikileme değinmiştik. Zikretmese de bu eseri derinden irdelediğimizde aslında Namık Kemal’in de aynı ikilemi yaşadığını görürüz. Çünkü Ali bey karakteri burada “bizce” Jön Türklerin ta kendisidir. Namık Kemal, Ali Bey’i romanda devamlı yanlış kararlar alan ve bundan dolayı da sonu kötüye giden bir karakter olarak ele almıştır. Aslında bu kendi kararlarının bir sorgusu gibidir.