Menü
içinde

Ziya Paşa Medeniyet Krizi

Ziya Paşa Medeniyet Krizi

Osmanlı devletinin yıkılış sürecine girdiği 19. yüzyıl adeta yangının ortasında kalan bir insanın sağa sola kaçışması ama ne yapacağını bilememesi gibi bir kriz ortamının oluşmasına neden olmuştur. Bu kriz devlet yönetiminde kendini gösterdiği gibi aydın adı verilen sanatçı ya da yüksek tahsilli kimselerde de ortaya çıkmıştır.

Hemen her alanda ortaya çıkan medeniyet krizinin en belirgin örneği ise edebiyatta kendini göstermiştir. Osmanlının çöküş aşamasına gelmesini kısaca Doğu‘ya yükleyen bazı kimseler. Sorumlu olarak gördükleri bu doğu (şark) medeniyetine ait ne varsa terk edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Bu durum ise sorunu çözmek yerine daha büyük sorunların doğmasına neden olmuştur. Çünkü Doğu medeniyeti demek islamiyet demektir. Arapça yahut Farsça demektir. Kilim demektir. Giyim – kuşam demektir. Ezan demektir ve tabi ki Divan edebiyatı demektir. Gazeller, kasideler, aruz kalıpları vs.vs..

İşte bu süreçte Şinasi ve Namık Kemal‘in önderliğini yaptığı kimselerce Tanzimat edebiyatı ortaya çıkarılmıştır. Yeni bir düzenin oluşturulmak istendiği bu edebiyatta ilk başta Divan edebiyatına ait ne varsa yok edilmek istenmiş bunda başarılı olunamayınca da yok edemiyorsan boz ! mantığı ile Divan edebiyatı nazım biçimleri bozularak yeni formlar denenmiştir. (Bu bozma işlemi ilerleyen dönemde abes muktebes tartışmasına yol açacaktır.)

Osmanlının son döneminde ortaya çıkan işte bu karmaşanın adeta vücut bulduğu ya da başka bir deyişle somut bir şekilde kendini gösterdiği isim ise Ziya Paşa’dır. Ziya Paşa, bu kriz ortamında üstte de bahsettiğimiz gibi tabiri caizse yangının ortasında kalan şaşkın bir insan gibi ne yapacağını bilememiş ve bir o tarafa bir bu tarafa koşturarak büyük bir ikilemde kalmıştır. Ziya Paşa’nın yaşadığı bu ikilemi daha iyi anlamak için ağaç yaşken eğilir ata sözünü hatırlayarak çocukluğuna bakmak gerekir.

Ziya Paşa ve Çocukluk Yılları

Ziya Paşa, tam bir Osmanlı adamı olan dedesinin elinde ilk eğitimini ve terbiyesini almıştır. Tam bir Osmanlı adamı dediğimiz Ziya Paşa’nın dedesi onun klasik bir Osmanlı eğitimi ile donanmasını sağlamıştır. Medresede dizleri üstüne çökerek Arapça ve Farsça tahsil eden Ziya Paşa, o kadar iyi bir medrese eğitimi almıştır ki bu iki şark diline ana dili kadar hakimdir. Aynı zamanda Divan edebiyatı şiirlerinden örneklerle bu eğitimi bezenen sanatçı kendi gençlik yıllarında Divan edebiyatı tamamen sona ermesine rağmen bu edebiyatın mahsullerinden olan Terkib i Bend ve Terci i Bendlere o kadar hakim olmuştur ki divan edebiyatında bu türde onun kadar başarılı olan bir isim daha yoktur. Bitmiş bir edebiyat, o edebiyata ait bir ürün ve bu kadar başarılı bir isim ! Kısacası Ziya Paşa, Şark medeniyetine ait ne varsa çocukluk yıllarında almıştır.

En verimli olduğu dönemlerde Namık Kemal’le tanışan Ziya Paşa, Namık Kemal’in Batı’ya olan hayranlığı, coşkusu ve ilmi karşısında ona kapılmaktan kendini alamamıştır. İşte bu durum Ziya Paşa’nın medeniyet krizine giden yolda yaşadığı ilk dönemeçtir !

Namık Kemal’in edebi ve siyasi fikirlerinden oldukça etkilenen Ziya Paşa, sanki kendi fikriymiş gibi onun tezlerinin sonsuz savunucusu olmuş, savunmakla da yetinmeyip eserlerinde de bunu dile getirmiştir. Bu fikirleri sanatçı o kadar benimsemiştir ki makaleler yazacak boyuta gelmiştir.

Şiir ve İnşa Makalesi

Ziya Paşa, Namık Kemal’den edindiği ve iyice yoğurduğu fikirlerini Şiir ve İnşa makalesinde bir araya getirmiştir. Özetle bu makalede Divan edebiyatını ve yüzyıllarca bu edebiyatı kullanan Osmanlı aydınını eleştirir Ziya Paşa ! İşte bu onun ikileme giden yolunu açan olaydır. Çünkü Doğu medeniyetine ait bir eğitimden geçen bu eğitimle mayası yoğurulan Ziya Paşa, divan edebiyatı alt başlığında aslında Doğu medeniyetini eleştirir ve bizim bu edebiyatı (medeniyeti) taklit etmekten öteye gitmediğimizi dile getirir.

Onun yazmış olduğu bu makale Namık Kemal’i oldukça keyiflendirir. Ancak aynı keyfi Ziya Paşa yaşayamaz. Çünkü her ne kadar dil ile söylese kalem ile yazıya geçirse de bu sözleri onun mayası tarafından reddedilir. Ziya Paşa o an ne yaşadı bilinmez ama muhtemel ki böyle bir yazı kaleme aldığı için geceleri uyuyamamıştır ! Gözlerine uyku girmemiştir. Tabi ki sanatçının yanında değildik böyle oldu mu bilmiyoruz ancak tam olarak böyle olmadıysa da benzer duygular yaşadığını sonradan yazacağı Harabat adlı eserinden yola çıkarak tahmin etmek zor olmasa gerek !

Ziya Paşa Harabat

Şiir ve İnşa makalesinde Ziya Paşa’yı rahatsız eden bir şeyler vardı ! Tabir i caizse geceleri kıvrım kıvrım kıvrandı bu rahatsızlıktan. Sonunda dayanamadı ve kalemini tekrar eline aldı . Şiir ve İnşa’da ne dediyse harap etmek için almıştı bu sefer kalemi ! Çünkü dil ile söylese de bir türlü vücudu kabul etmiyordu Doğu medeniyetine dair o sözleri ve nihayet kalbinin sesini dinlemiş olacak ki tüm söyledikleri harab ediyorum diyerek meşhur HARABAT adlı eseri kaleme aldı. Eserde Ziya Paşa, Doğu’ya ait eleştirdiği ne varsa geri döndüğünü, rücu ettiğini hata ettiğini söylüyordu.

Namık Kemal, birer Fransız gibi sabah kalkıp kahvesini yudumlarken (varsayalım) Ziya Paşa’nın Harabat adlı eserini gördüğünde muhtemelen püskürmüştür ! Kahve püskürmese de kanının köpürdüğü kesindir. O kadar hiddetlenmiştir ki Ziya Paşa’yı bir kaşık suda boğacak hale gelir ! En yakın arkadaşı Ziya Paşa’yı !

Onun tüm emeklerini ziyan edecek bir yazı kaleme almasını kabullenemeyen Namık Kemal hemen Tahrib i Harabat’ı yazar. Yani senin Şiir ve İnşa’da söylediklerini harap ettiğin harabat adlı eserini harap ediyorum manasındadır Tahrib i Harabat. Bununla da yüreği soğumamış olacak ki Tahrib i Harabat’ın devamı niteliğinde Takip’i yazmış ve olabildiğince eleştirmiştir Ziya Paşa’yı. Namık Kemal köpürsün dursun biz medeniyet krizimize devam edelim.

Osmanlının 19. yüzyılda yaşadığı şey tam olarak budur ! Ziya Paşa Osmanlının yaşadığı buhranın vücut bulmuş halidir. Onun Şiir ve İnşa’da söylediklerini inkar edip tam tersini savunduğu Harabat’ı kafasının ne denli ikilemde olduğununun göstergesidir. Bir devlet niçin çöktü sorusunun küçük bir cevabıdır bu ikilem. Peki ama çöken bir devlette Doğu’yu eleştirmek ya da Batılı olmaya çalışmak kime ne fayda sağlar ? Devleti çöküşten mi kurtaracaktır ? Yoksa amaç başka mıdır ?

Bir sonraki yazıda …

Exit mobile version