Menü
içinde , ,

Parnasizm Nedir ? Parnasizm Şiir Örnekleri

Parnasizm Nedir ?

Parnasizm Nedir ? Kısaca Realizm’in şiirdeki yansıması olarak adlandırılan Parnasizm, 19. yüzyılda Fransa’da şiirdeki Romantizm’e tepki olarak ortaya çıkmıştır. Realizm’de olduğu gibi Parnasizm’de de “Sanat için sanat” anlayışı hakim olmuştur.

Parnasizm’de şekil yani biçim çok çok önemlidir. (Bu özellik Parnasizm  akımının en önemli ayırt edici noktasıdır.)

Tarihteki mutlu günlere duyulan özlem ve yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konular arasındadır. Aynı zamanda Parnasyenler Eski Yunan ve Latin mitolojisine karşı büyük ilgi duyarlar.

Parnasizm’in bir diğer önemli yanı ise müziktir. Sembolizm‘de olduğu gibi Parnasizm’de de müzik önemli bir yer tutar.

Dünya Edebiyatında Parnasizm

Theodore de Banville,François Coppee ve Theophile Gautier Parnasizm akımının dünya edebiyatındaki en önemli temsilcileridir.

Türk Edebiyatında Parnasizm

Parnasizm’in Fransa’da ortaya çıktığı yıllar Osmanlı devletinde Servet i Fünun edebiyatının varlığını devam ettirdiği yıllardır. Servet i Fünun sanatçılarının ise bağlı olduğu edebi akım Realizm’dir. Bu nedenle şiirdeki realizm olan Parnasizm’i benimsemeleri kolay olmuştur.

Türk edebiyatında Parnasizm akımının en önemli ve ilk temsilcisi ise Tevfik Fikret’tir. Parnasizm, Tevfik Fikret’in meşhur şiirlerinden olan Yağmur ve Sis şiirlerinde kendini net bir biçimde gösterir. Tevfik Fikret gibi Servet i Fünun sanatçılarından olan Cenap Şahabettin de Parnasizm’in edebiyatımızdaki ilk ve en önemli isimlerinden biri olmuştur.

Parnasizm Şiir Örnekleri

Parnasizm Tevfik Fikretin birçok şiirinde kendini gösterir. Buna en güzel örneklerden biri ise Yağmur Şiiridir. (Tevfik Fikret Yağmur Şiiri’ne bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.) Yağmurun yağışını tasvir eden Tevfik Fikret, onu o kadar gerçekçi anlatmaya çalışmıştır ki kullandığı sözcüklerle adeta yağmurun yağışını kulaklarda hissettirmeye çalışmıştır. Şiirin ;

Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

dizelerinde şair sürekli “şır” sesini tekrarlayarak yağmurun yağış sesini yansıtmaya çalışır. Bu sesler Parnasizm’in müziğe verdiği öneminde bir göstergesidir.

Parnasizm Şiir Örnekleri arasında yine Tevfik Fikret’in Sis şiiri örnek olarak verilebilir. Tevfik Fikret Sis Şiiri’nde her ne kadar üstü kapalı olarak Bab- Ali’yi yani padişaha olan düşmanlığını dile getirmeye çalışsa da bunu İstanbul üzerinden yapmış ve sisler altında kalan İstanbul’u gerçekçi yani Parnasyen bir tarzda tasvir etmiştir.

Tevfik Fikret Sis Şiiri

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası… Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
ey bin kocadan artakalan dul kız;
güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalnız işte bu… Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barındırdığın insan kılıklarından
Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

Örtün, evet ey felâket sahnesi… Örtün artık ey şehir;
örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;
ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.
Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.
Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;
“Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.
Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra
canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!
Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan
vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan
kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,
ve yıllardır tütmek ne… çoktan unutulmuş!
Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü
her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!
Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!
Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!
Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus;
ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu.
Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!
Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!
Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek
vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;
ey kimsesiz; âvâre çocuklar… Hele sizler,
hele sizler…

Örtün, evet, ey felâket sahnesi… Örtün artık ey şehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!

Yorum Bırakın

Exit mobile version