HAY BİN YAKZAN
Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından “Müslüman âleminin tek romanı olan bu zihnî dramda psikolojiden ziyade yahut onunla beraber, çok ustaca idare edilmiş bir muakale (kurgu) vardır.” şeklinde nitelenen şaheser.
Bu yazımızda Hay bin Yakzan hakkında genel bilgi , Hay bin Yakzan Roman özeti ve Hay bin Yakzan ana fikrine yer verilmiştir. |
12. yüzyılda İbn Tufeyl tarafından kaleme alınan ve Robinson Crusoe’da olduğu gibi bir adada tek başına yaşam mücadelesi veren kahramanın başından geçenlerin anlatıldığı roman.
Hay Bin Yakzan hem yazıldığı yüzyıl (12.yy) hem de içeriği nedeniyle dünya edebiyatında nadide bir yerde bulunması gerekirken günümüze kadar ihmal edilmiş bir eserdir. Çünkü eser kurgusu itibariyle aslında bir romandır. Bu da onun ilk önemli özelliğidir. Çünkü dünya edebiyatında ilk roman olarak 15. yüzyıl işaret edilerek Cervantes’in yazdığı Don Kişot ve 17. yüzyılda Daniel Defoe tarafından yazılan Robinson Crouse kabul edilirken Hay Bin Yakzan bunlardan yüzlerce yıl önce yazılmış olmasıyla dikkati çeker.
Eserin asıl önemli noktası ise felsefi olmasıdır. Nasıl ki etrafındaki herkesin putlara tapındığı, Yüce yaratıcı Allah’ı inkar ettiği bir dönemde Hz. İbrahim, düşünce yoluyla (aya ve yıldızlara bakarak) bir yaratıcının olduğunu bulduysa Hay Bin Yakzan’da da Hay mahsur kaldığı adada yaşam mücadelesi verirken etrafındaki muhteşem varlıkları gördükçe bunların tesadüfen var olamayacağını bir yaratıcı tarafından var edildiğini keşfeder. Bu nedenle felsefi ve dini niteliği ile Tanpınar’ın da dediği gibi çok ustaca bir kurguyu ile ele alınmıştır.
İHMAL EDİLMİŞ BİR ESER
Hay bin Yakzan günümüze kadar ihmal edilmiş bir şaheserdir dedik. Hem Dünya tarafından hem de biz Müslümanlar tarafından ihmal edilmiştir. Dünya tarafından yok sayılması ihmal edilmesi belki bir parça kabul edilebilir ancak biz Müslümanlar tarafından unutulması (iyi niyetle) asla kabul edilemez bir durumdur.
Eserin dini nitelikte olması ve Allah’ı bulma çabası gayrimüslim bir Batı dünyası tarafından yok sayılması için yeterli bir sebeptir. Ancak Türkler ve tüm Müslüman dünyası tarafından yok sayılması ya da unutulması şaşılası bir durumdur.
Günümüzde dahi devlet okullarında dünya edebiyatında roman konusu ele alınırken ilk roman olarak Hay bin Yakzan’ın zikredilmemesi ancak ve ancak Tanzimat’la birlikte başlayan Batı hayranlığı ve eziklik duygusu ile açıklanabilir.
HAY BİN YAKZAN ROMAN ÖZETİ
“Uyanığın Oğlu Diri” anlamına gelen Hay Bin Yakzan’da ıssız bir adada tek başına büyüyen Hay’ın kendi imkânlarıyla gerçeği arama çabası ele alınır. Hay, tabiatla baş başa her türlü dış etkiden uzak bir ortamda varlığın sırlarını keşfeder. İnsanlardan ve dinden habersiz bir şekilde bu adada kâinatı, yaratılışı, hakikati özümseyerek Mutlak Varlık’a ulaşır. Hay’ın hakikati arayışını İbn Tufeyl; Dünyaya Gelişi, Doğanın Kucağında, Varlığın Özüne Doğru, Sıfırdan Sonsuza, Yolun Sonu ve Gerçeğin İki Yüzü başlıklarıyla altı bölümde ele almıştır. İlk beş bölümde uzun yıllar sonunda kâmil insan mertebesine ulaşan Hay’ı son bölümde bir sürpriz beklemektedir. Bir sandalla Hay’ın bulunduğu adaya gelen Absal ile karşılaşır. İçinde bulunduğu toplumun dini yaşayış şeklini doğru ve bilgi seviyelerini yeterli bulmayan Absal, malını mülkünü satıp yoksullara dağıttıktan sonra bu adaya tefekkür içinde yaşama gayesiyle gelen bir insandır. Absal dini peygamber ve kutsal kitap aracılığıyla öğrenen biri olarak bununla yetinmemektedir. O ilahi mesajın gizli, batıni anlamlarını, işaret ve sembollerini çözmek arzusunda biridir. Absal’ın ayrıldığı şehirde bıraktığı arkadaşı Salaman ise dinine bağlı, günlük ibadetlerini yerine getiren, kendisine doğrudan verilenlerle yetinen bir insandır. Absal ve Hay kısa süre içinde yakınlaşır ve kaynaşırlar. Uzun istişare ve tefekkürlerden sonra Hay o şehre gidip insanlara Hakikatin Bilgisini anlatmayı teklif eder. Absal bunu boş bir hayal diye nitelese de arkadaşını kırmaz ve birlikte o insanların yanına giderler. Salaman’ın yönetici olduğu bu kentte başlangıçta çok iyi karşılanırlar. Ancak bir süre sonra Hay vakıf olduğu gerçekleri anlatmaya başlayınca halk önce şaşırır, sonra yadırgar. Ama Hay anlattıkça iyice ters düşmeye başlarlar. Hatta iş o noktaya varır ki insanlar o ne anlatıyorsa tersini yapmaya başlar. Özünde kötü niyetli olmayan bu saf insanlar yaratılış itibariyle bu gerçekleri kavramaya müsait yapıda değildirler. Bir süre sonra Hay beyhude bir çabanın peşinde olduğunu anlar ve vazgeçer. Bazı hakikatlerin topluma aktarılmasının imkânsız olduğu ve onlardan dinin doğrudan emirlerinin ifa edilmesinin ötesinde davranışlar beklemenin anlamsız olduğu hükmünü çıkarır. Bu bağlamda peygamberin tebliğde kullandığı dil ve Kuran-ı Kerim’in sade ve hikâye merkezli üslubunun hikmetini kavrar. Şehir halkına söylediklerinin yanlış olduğunu anladığını söyler ve onlardan özür diler. Kuran’ın doğrudan ayetleri ve peygamberin sünneti üzerinden nasihatlerde bulunur ve Absal ile birlikte adadan geri dönerler. |
HAY BİN YAKZAN ANA FİKRİ
Eserin ana fikri Tefekkür‘dür. Yani düşünme yoluyla Allah’ı bulmaktır. En’am suresi 74-82. ayetlerinde Hz. İbrahim’in Allah’ı nasıl bulduğu anlatılmıştır.
En’am Suresi
74.Ayet
İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “Sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.”
75.Ayet
Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.
76.Ayet
Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb’im budur.” dedi. Yıldız batınca da:” Ben batanları sevmem.” dedi.
77.Ayet
Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur.” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum.” dedi.
78.Ayet
Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük.” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
79.Ayet
“Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
80.Ayet
Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: “Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?”
81.Ayet
“Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah’a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?” Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?
82.Ayet
İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar… İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
ayetleri Hz. İbrahim’in tefekkür ettiği ve düşünerek Allah’ı bulduğu, Allah’ın bir elçi olmasa bile etrafımızdaki varlıklara bakılarak bulunabileceği İbn Tufeyl tarafından romanlaştırılarak anlatılmıştır.
ROBİNSON CRUSOE VE HAY BİN YAKZAN
Daniel Defoe tarafından 17. yüzyılda yazılan Robinson Crusoe ve Hay Bin Yakzan birbiri ile benzer temayı işler. Her iki romanda da kahraman adada yaşam mücadelesi vermektedir. Ancak işin garip olan tarafı Robinson Crusoe tüm dünya tarafından bilinen ve dünyadaki ilk roman örneklerinden biri olarak gösterilirken Hay bin Yakzan’ın adı bile anılmaz. Oysaki iki eser arasında 5 yy. fark vardır.
Daha açık bir ifade ile Hay bin Yakzan, Robinson Crusoe’dan beş yüz yıl önce kaleme alınmıştır. Hatta büyük bir kısmında Daniel Defoe’nun bu eseri taklit ettiği bilinmektedir. Maalesef Robinson Crusoe, bu tarz eserler arasındaki popülerliği nedeniyle Hay bin Yakzan robinsonad eser adıyla anılmaktadır.