Menü
içinde

Distopya Ne Demek ?

Distopya Ne Demek ?

Distopya, kelimesi ilk kez 19. yüzyılda kullanılan ve “kötü bir yer” anlamına gelen bir kelimedir. İlk kez John Stuart Mill tarafından kullanılmıştır. Ancak bu kelimenin edebiyat ve sanat ortamında kendine yer bulması 20. yüzyılında olmuştur.

Distopya aslında Ütopya‘nın tam tersi de denilebilir. Ütopya, gerçekte var olmayan ancak ileriye yönelik olarak hayal edilen ideal bir toplum düzeniyken Distopya, bunun tam tersi olarak baskıcı, özel hayatın olmadığı ve sadece boyun eğmenin yer aldığı bir toplum düzenini ifade eder.

Distopya İle Ütopya Arasındaki Benzerlik

Her ne kadar Distopya Ütopya’nın ‘tam zıttıdır’ desek de aslında Distopya Ütopya’dan türemiştir. Çünkü Ütopya geleceğe dair bir toplum düzeni hayal eder, bunu hayal ederken de iyi olanı – en ideal olanı romantik bir şekilde ortaya koymaya çalışır. Distopya ise aynen Ütopya’da olduğu gibi geleceğe yönelik bir toplum düzeni hayal eder. Ancak Distopya’nın ayrım noktası hayal edilen bu toplum düzeninin bozuk,baskıcı yani kötü oluşudur.

Distopya Edebiyatı

Yazımızın başında da dediğimiz gibi Distopya 19. yüzyılda ilk kez kullanılan bir kelime olmuştur. Ancak Distopik edebiyat 20. yüzyılın sonunda ortaya çıkmaya başlamış, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda ise hızla adını duyurma eğilimine girmiştir.  Özellikle George Orwell’ın 1984‘ü distopya edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilirken Margaret Atwood’un ‘Damızlık Kızın Öyküsü‘ distopik edebiyatının gelişimi açısından önemli bir kilometre taşı olarak görülmüştür. Distopya, kendisini teknolojinin de sunduğu görsel şölenden dolayı yazınsal türlerden çok sinema sektöründe kendini göstermeyi başarmıştır. Son on yıllık zaman içerisinde birçok distopik film beyaz perdede kendisine yer bulmuşken tüm sanat dallarına hızla yayılmaya başlamıştır. Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451 adlı eseri ise distopya edebiyatının en parlak eserleri arasında yer alır.

Fahrenheit 451’de Bradbury, bir gelecek tahmini yapmadığını söylüyor ve önemli bir ekleme yapıyor. Bu kitap gelecek için bir uyarı ! Sanatçının bu sözü aslında bizim içinde distopik edebiyatı anlamamız yolunda önemli bir ipucu oluyor. Çünkü distopyanın baskıcı, birilerinin hegomonyasının hakim olduğu bir toplum düzenini yansıttığını dile getirirken distopya edebiyatının arzu ettiği şey bu olduğu için değil tam tersi Bradbury’nin de dediği gibi içinde bulunulan toplum yapısı bu sona doğru evriliyor. Önleminizi alın ! niteliğinde uyarıların yer aldığı bir edebiyattır demek yanlış olmaz.

Edebiyatımızda Distopya

Edebiyat denilince günümüzde birçok insanın aklına gelen ilk şey roman, hikaye ve tiyatro olmuştur. Bu türler ise bizim yabancısı olduğumuz, taklit yoluyla Avrupa’dan aldığımız bir türdür. Dolayısıyla Avrupa’da doğal akışı içinde ortaya çıkan edebi akımlar ve sanat anlayışları bizim edebiyatımıza hep yapay olarak girmiştir. Klasisizm ile başlayan bu sonradan alma – taklit etme geleneği sırasıyla romantizm,realizm akımlarıyla devam ederken 20. yüzyıla gelindiğinde teknolojinin de etkisiyle edebiyattaki çeşitlilik artmış bizimde artan bu çeşitliliği taklit etme süremiz kısalmıştır.

Avrupa’da doğal bir gelişim sırası ile ortaya çıkan birçok edebi anlayış bizde suni bir şekilde gerçekleştiğinden edebi anlayışlar hızla edebiyatımıza aktarılmış ve farklı anlayışla iç içe yaşanmıştır.

Modernizm anlayışını henüz tam olarak kavrayamayan edebiyatçılarımız ani bir şekilde postmodernizmi benimseyip o tarzda eserler vermeye kalkmışlardır. Oysaki postmodernizm denilen şey modernizmin bir getirisidir.

Edebiyatçılarımızın postmodern sanat anlayışını benimsemiş olması ise Distopya türünün yakın bir zamanda bizde de tüm dünyada olduğu gibi kendini göstereceğinin kanıtıdır. Çünkü postmodern edebiyat içerisinde bilim kurgu gibi geleceğe yönelik hayallerin ütopyaların olduğu bir edebiyattır ki distopik edebiyatta postmodernizmin içerisinde değerlendirilebilir.

Son dönem Türk edebiyatı yazarlarından olan Cem Akaş’ın “Y” adlı eseri distopik edebiyatın edebiyatımızdaki ilk örneklerinden biri olarak gösterilmektedir. Cem Akaş, “Y” de y kromozomunun dünyadan silinmiş olduğu, yalnızca kadınların yaşamış olduğu bir dünyayı anlatır. Bu öyle bir dünyadır ki kadın hegomonyası içerisinde sadece Constantine adındaki bir erkek yaşamaktadır. Yani yapayalnızdır ! Distopyanın en önemli özelliği olan baskıyı daha romanın bu kısmında dahi sezmek mümkündür …

Yorum Bırakın

Exit mobile version