Her ne kadar Victor Hugo eserlerine bazı okurlar hayranlık duysa da garip bir şekilde bu eser google aramada en çok “bir idamın mahkumunun son günü” şeklinde aranmakta. Eserin özetine geçmeden adındaki bu hatadan bahsetmeden edemedik. Hugo’nun bu meşhur eserinin adı “bir idamın mahkumunun son günü” değil Bir İdam Mahkumunun Son Günü olacak.
Bir İdam Mahkumunun Son Günü İdeolojisi
Paris’teki ünlü Greve Meydanı’nda gerçekleştirilen bir idama tanıklık eden Victor Hugo, henüz 26 yaşındayken bu olaydan aldığı ilhamla ölümsüzler arasına giren eserini kaleme alır. Ancak Victor Hugo adıyla değil de takma bir isim kullanarak.
Yazar eserini kaleme alırken takma bir isim kullanmıştır. Çünkü dönemin (19.yy) Fransa’sını siyasi ve sosyolojik bakımdan eleştirmek için kaleme almıştır eserini.
Fransız ihtilali’nden sonra sözde demokrasinin geldiği Fransa’da siyaset oldukça kirlenmiş ve bu kirlilik toplumu da adeta zehirlemiştir. Yazar bir idamın gerçekleştiği Greve Meydanı’ndaki halk ve dam edilen mahkumun ailesi üzerinden aslında döneme ışık tutmuştur.
Bir İdam Mahkumunun Son Günü Özet
Birinci Şahıs anlatıcının ağzıyla yazılan eserde işlenen bir cinayetten dolayı cezaevine gönderilen bir mahkum, mahkeme tarafından idam cezasına çarptırılmıştır. İnfaz ise bir ay sonra gerçekleştirilecektir. Ancak mahkumumuz cezayı bilmesine rağmen affedileceği umuduyla günlerini geçirmektedir.
İnfaz gününün yaklaşmasıyla birlikte ölüm düşüncesini üzerinden atamayan mahkum, ruhen büyük bir bunalım yaşamaya başlar. Henüz eceli gelmemişken birileri tarafından öldürülecek olmasını bir türlü kabul edemez. Ancak elinden de hiçbir şey gelmemektedir.
Bu buhranlı günlerinde annesini , eşini ve çocuğunu düşünür. Son kez çocuğu ile konuşmak istese de kocasının idamdan kurtulamayacağını bilen eşi çocuğunu getirmemiştir. Çocuk ise babasının öldüğünü sanmaktadır.
Nihayet idam günü gelir. Halk giyotinin hazırlandığı Greve Meydanı’nı bir şenlik izlemek için toplanırcasına hınca hınç doldurmuştur. Mahkum hücresinden infazın gerçekleşeceği alana götürülürken son kez görmesi için çocuğu getirilir. Ancak çocuğa babası olduğunu söylediğinde çocuk “Bilmiyor musunuz bayım benim babam öldü !” cevabını verir. İşte o anda toplum ve insanlık üzerine ne hissediyorsa bütün düşünceleri değişir mahkumun. Bir babanın günahını neden masum çocuğu çekmektedir ki ? (Victor Hugo, Fransız İhtilali’ni desteklemiş ve Fransız devriminin tek kusurunun idama bir şey yapamamış olmasına hüzünlenmiştir.)
Mahkum bu düşüncelerle hücresinden hapishane koridorlarında yürütülürken dışarıda sevinç çığlıkları atan halkın sesini duyar ve “Ah! Sırtlan çığlıkları atan halk. Ondan kaçamayacağımı, kurtulmayacağımı, bağışlanmayacağımı kim biliyor? Beni bağışlamamaları olanaksız! Ah! Sefiller!” diye içinden söylenir. Yani son aşama da dahi affedileceği umudunu taşımaktadır.
Yolun sonunda idam hazırlıklarının yapılacağı odaya sokulur. O esnada kendinden önce idam edilen mahkumların duvarlara yazdıkları yazıları görünce artık kurtulamayacağını anlar. Ve dışarıdan bir ses görevlilere talimat vermektedir. “Saçlarını iyi kesin. Giyotin koparırken kafası güzel gözüksün. Gömleğinin de boynunu kesmeyi unutmayın. Giyotin güzelce koparsın kafasını…”
Tüm hazırlıklar tamamlanır. Mahkum giyotine götürülür. Tüm hengamede gözleri son kez görebilmek için kızını arar ama bir türlü bulamaz. Cellat kafasını giyotinin üzerine yatırır ve bıçak büyük bir hızla kafasını gövdesinden koparır. Yerde yuvarlanırken kafası o anda kızını görür ve ölür…
bir idamın ve mahkumun son günü üzerinden Victor Hugo devrimi ve bozulan toplumu bu eseri ile eleştirmiştir.